Yaz

Kariye Müzesi Tarihçesi

calendar_today Eyl 30, 2017 label

Kariye Müzesi Tarihçesi

Kariye Müzesi olarak adlandırdığımız bu olağanüstü güzellikte, her tuğlası bize tarihten adeta bir armağan niteliğinde olan yapı, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde karmaşık ve bir o kadar da büyük bir yapı olarak göze çarpan ve Khora Manastırı’nın merkezi konumunda bulunan bir kilisedir. Yapılış itibariyle İsa’ ya adanan ve o zaman ki ismiyle Konstantinos olarak anılan şehrin sınırları dışarısında kaldığı için Grek dilinde’’ kırsal yer ‘’ veya ‘’ şehir dışı ‘’ anlamlarına karşılık gelen ‘’ Khora ‘’ kelimesi uygun görülmüştür.

Yapım tarihinin net şekilde anlaşılamamasına karşın X. asrın sonlarında yaşamış olan ünlü yazar Symeon Metaphrastes’in yazılarından anladığımız kadarıyla, Hristiyanlık dininin baş zamanları diyebileceğimiz 298 yılında, İznik taraflarında 84 adamı ile birlikte öldürülen Aziz Babylas’ın IV. asrın başlarında bu alana gömülmesinden bahseder.  Bu bilgiyi esas alarak manastırın olduğu yerin bir mezarlık olarak ününü günden güne artırdığı görülmektedir. Manastır ise kutsal olmasıyla bilinen bu mezarlıkta VI. asırda hükümdar Iustinianus tarafından M.S 536 senesinde restore edilmiştir.  Manoil Gedon’ a ait Bizans Yortuları isimli kitabında bulunan ve kesinliği net olarak kanıtlanamayan bir bilgiye göre bu manastırın inşasına, dönemin hükümdarının ( I. Iustinianus ) karısının ( Theodora ) dayısı ( Theodorus ) tarafından 6. asrın ilk yıllarında başlanmıştır. Ama henüz inşaat bitmeden bir deprem tarafından yıkılmış ve hükümdar onun yerinde daha büyük bir manastır inşa etmek için girişimlere başlamıştır. Sonra ki yıllarda ise burası, önemli insanların gömülmesi için bir anıt mezar şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Patrik Germanos’un 740 yılında öldükten sonra buraya gömülmesi ile burası ilk kez yazılı metinlere konu olmuştur.

 Nikaia metropoliti Theophanes’in de 9. asırda ölmesi ile beraber manastır onun da mezarı olmuş ve buranın ünü artmaya devam etmiştir M.S 700-850 yılları arasında değişik nedenlerle tahribata uğramış ancak sürekli restore edilerek yenilenmiştir. Cumhuriyetimizin de ilk dönemleri olan 1947- 1958 seneleri arasında arkeolojik araştırmalar bu manastırın 5 kez tekrar yapıldığını ve XI, XII, XVI. asırlarda ya büyük inşaatlara ev sahipliği yapmış ya da bina üzerinde yenilenmelerin yapıldığını anlamamızı sağlamıştır. İnşaatına ilk defa başlanılan nerdeyse M.S 900’lü yıllardan dönemden günümüze kadar ne yazık ki yapının sadece doğu kesitinin içyapısı ayakta kalabilmiştir. Duvar örülme şeklinden tahmini olarak V ya da VI. asırlar arasında yapıldığı düşünülmektedir. İnşa edilmesinde amaçlanan ilk durumun mezarlık olmadığı, ancak daha sonra ki yıllarda özellikle bu bölgenin ün kazanmasıyla ölen ünlü insanların buraya defnedilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

İmparator İkonoklast’ın hükmettiği son yıllarda Nikaia Konsili’nin defnedilmesinden sonra, manastırın başrahibi olarak göreve başlayan Mikhael Synkellos, oldukça büyük ve başarılı bir kampanya yürüterek manastırın yeniden inşa edilmesine büyük katkıda bulunmuştur. Tarihi günümüzden çok eskilere dayanan bu yapının izleri, daha önce de belirttiğimiz gibi, yalnızca doğu tarafında görülebilmektedir. Naos isimli yapının altında bulunan ve üstü kapatılmış konumda olan mezarlığın tahmini olarak IX. asra ait olduğu düşünülmektedir. Komnenoslar zamanında  ( 1081-1185 ) civar bölgede bulunan yeni bir saraya taşınılmış ve çeşitli dini ayinler, bu saraya yakın olmasından dolayı, Khora Manastırı içerisinde yapılmaya başlanmıştır ve bu yapı güncelliğini korumaya devam etmiştir. Ayrıca 11. asrın sonlarına doğru manastırın çeşitli yerlerinde deformeler görülmeye başlanmıştır. Bu harabe durumdaki yapının üzerine ise dönemin hükümdarı I. Aleksios Komnenos’un (1081–1118) kayınvalidesi tarafından aynı yıkıntı üzerine yeni bir kilise inşa çalışmaları başlatılmıştır. Ancak bu yapıdan da günümüze pek bir şey ulaşmamıştır. Yalnızca bir parçası daha önce de bahsettiğimiz Naos yapısının altında görülebilmektedir ve bu nedenle üst kısmının nasıl bir şeye benzediği bilinmemektedir. İsaakios Komnenos, 1120 yılında manastırın çoğu kısmını yeniden restore ettirmiştir. Binada bulunan önceki üç apsisli yapının yerine hepsinden büyük tek bir tane apsis, dört ayaklı bir kubbe yapıtı, büyütülerek dört köşesi ile birlikte taşınmış, böylece daha çok anıtı andıran bir hava yaratılmak istenmiştir ve bunda da başarılı olunmuştur. M.S 1204–1261 yılları arasında ise durum daha karışık bir hal almıştır. Latinlerin bölgede işgal için kaldıkları sürede Khora Manastırı hakkında bilgiye rastlanamamıştır, ancak Metokhites’in yaptırdığı büyük alanı kapsayan inşaat ve restore çalışmaları temel alındığında, Latin işgali süresince manastırın çeşitli yerlerinin harap edildiği ve büyük ölçüde zarara uğratıldığını anlamamız mümkün görünüyor.

                1296 yılındaki gerçekleşen depremin manastırı yıktığına ve bir harabeye çevirdiğine daha önce de bahsetmiştik. XIV. asrın ilk yıllarında Khora Manastırı’nda ikamet eden Patrik I. Athanasios buranın halinin harap olduğundan ve kötü durumundan bahsetmiştir. II. Andronikos’un hüküm sürdüğü yıllarda ise (1282–1328) ülkenin genel olarak yoksulluk içinde bulunmasına rağmen, sanata ve bilime önem veren bu alanlara yapılmasın gereken yatırımların artırılmasını talep eden zengin bir aristokrat topluluğundan da söz ediliyor. Bu dönemde, Theodoros Metokhites, Khora Manastırı’nı restore etmiş hatta yeniden inşa etmiş demek bile mümkündür, manastırda çok büyük ve görkemli bir kütüphane kurdurmuştur. Bizans inanışları arasında dini ve dine özgü bir yapıyı kurmak veya onarmak, onların bu dünya üzerindeki saygınlıklarının belirtisi,  Tanrı katında oldukça güzel ve ölümden sonra ki dünya için yapılan çok büyük bir kazanım olarak algılanmaktaydı. Osmanlı Dönemi’nde ise Fatih Sultan Mehmet Han’ın (1451-1481) 1453 yılında İstanbul’u fethi sırasında ve sonrasında bina hiçbir şekilde zarar görmemiştir. Uzun bir zaman kilise şeklinde kullanılmaya devam etmiş olan Khora Manastırı Kilisesi, II. Beyazıd döneminde (1481–1512), dönemin sadrazam ı Hadım Ali Paşa tarafından 1511 yılında camiye çevrilmiş olup çevresine bir de medrese inşa edilmiştir. Türk devrinde, kiliseler hariç diğer manastırlar zaman içinde yıkılmak suretiyle kaybolmuştur. Yıkılan kubbenin yeniden inşa edilmesi ve çeşitli deprem hasarlarının giderilme amacı ile onarılması haricinde, dış narteks pencereleri ve etrafı büyük ölçüde kapatılmış, Naos adlı bölüme ise bir mihrap montelenmiştir. Mezarın arkosolyum bölümünde bulunan lahit yapılar kaldırılmıştır. Yapının cami olarak hizmet verdiği dönemlerde mozaik süslerin açılıp kapanabilen ahşap kapaklarla örülmüş olduğu buranın eski ziyaretçilerinin yazılarına ve anlattıklarına bakılarak kolayca anlaşılmaktadır.18. asrın ilk 50 yıllık diliminde ise buraya, Kızlarağası Hacı Beşir Paşa tarafından bir okul ve aşevi ek olarak inşa edilmiştir. Bugün o inşa edilen ek yapılardan da eser yoktur. Kariye Camii, bakanlar kurulu tarafından 29.08.1945 tarihinde alınan bir karar ile müze formatına dönüştürülmüştür. Bu günlerde Kariye Müzesi olarak isim verilen bu anıt mezarlık, Doğu Roma sanatının göze hoş gelen mimarisinin eşsizliği ve güzelliği ile yer yer Osmanlı Dönemi ile az az da olsa benzerlik gösterebilecek, çok hoş ve renkli mozaik süsleri ile dikkat çekmektedir.  En özgü yapıları konumunda bulunan freskolarıyla oldukça ilgi çeken bir tarihi eser niteliğindedir. Geçmişten günümüze adeta bir tarih esintisi oluşturabilecek bu müzeyi ziyaret edenler neredeyse bin yıllık bir zaman dilimi ile baş başa kalabileceklerdir.

"Kariye Müzesi Tarihçesi" Hakkındaki Genel Yorumlar (0)

A
B
F
G
H
İ
K
M
R
S
T
U
A
B
Ç
D
E
F
G
H
I
İ
J
K
L
M
N
O
P
R
S
Ş
T
Ü
V
Z